Bay Waits, aynı anda iki albüm birden -“Alice” ile “Blood Money”- çıkardınız. Bu her türlü pazarlama mantığına aykırı değil mi? Tom Waits : Nedenmiş o? Biri tavuk, diğeri balık. İkisi de henüz tamamlandı ve ikisinde de mutfaktaki gibi; pişmişse fırından çıkarmak gerek. “Alice” kaynaya kaynaya bir hayli yumuşamış olmalı. Albüm, yönetmen Robert Wilson’la galasını 10 yıl önce Hamburg’daki Thalia Theater’da yaptığınız aynı isimli
müzikale dayanıyor.
TW: Parçalar o günlerden, ancak nolarla hiçbir zaman stüdyoya girmedim. Karım hep “Alice”i kaydetmem için bastırırdı ve günün birinde de teslim oldum. Biraz, varlığından habersiz olduğun, eski giysilerinin bulunduğu bir sandığı açmak gibiydi... Parçalar da kulağa öyle geliyor; sandıktan çıkmış gibi...
Mükemmeliyetçi olarak tanınıyorsunuz. Bugünlerde olduğu gibi stüdyoda eski malzemelerle uğraştığınızda neler oluyor?
TW : Parçalar hep değişim içindedir. Bazıları kayıt olmak istemez, bazıları gerçekten hinoğluhindir. Bunu ancak, stüdyoda onları yakalamaya çalışırken anlarsınız. Bazılarına bir kuşmuşçasına arkadan gizlice yaklaşmak gerekir. Bazı parçaları kayıt sırasında öldürürsün, ve ardından dinlediğin cesedidir. Kısacası çok dikkatli olmak gerekir.
“Alice” o dönemde Hamburg’ta gerçekleştirdiğiniz ikinci prodüksiyondu. Bu kenti o kadar çok mu seviyorsunuz?
TW: Yağmur, kilise çanları, güvercinler, eski binalar, trenler... Hamburg’a Wilson için geldim. Onunla Romanya’ya ya da Kore’ye de giderdim.
“Blood Money” de Wilson’la yaptığınız bir prodüksiyona, birbuçuk yıl önce Kopenhag’da piyasaya çıkan, Georg Büchner’in “Woyzeck”in müzikal versiyonuna dayanıyor. İki albümde de enstrümanlar baştan sona akustik ve Kurt Weill’in tiyatro müziğini anımsatıyor. TW: Bu benzetmeyi ilk duyduğumda Weill’in müziğini bilmiyordum bile. Ama insanların neyi kastettiğini anlamak için Weill’i dinledim. Onda sevdiğim; güzel bir melodiyi alıp sana korkunç şeyler anlatıyor. Umarım ben de bunu başarmışımdır.
Parçalarınızın sözlerinde, karanlık yönleri açısından bir eksiklik olduğunu hiç sanmıyorum. Nereden geliyor bu karanlık düşgücünüz?
TW: Biliyor musunuz, ben bir bulmacayım. Ben de bazı parçalarımın neyi ifade ettiğini anlamıyorum. Söz yazmanın püf noktası da bu işte: Parçanın içine, daha sonra kendini bile şaşırtacak birşeyler katman gerekiyor. Fazla basit olduklarında, sıkılıyorum. Tıpkı insanlarda olduğu gibi.
Bugüne dek melankolik bir ayyaş imajına sahip olmanızdan rahatsız mısınız?
TW: Birçok insan, bilardo masası üzerinde uyuduğuma, öğleden sonra saat 3’te kalktığıma, cornflakes’ime viski döktüğüme ve ağzımda diş kalmadığına inanıyor. Ne diyebilirim? Bu bir hikaye olmaktan öte gitmiyor. Alınmıyorum.
Bu imajı nitekim kendiniz de yarattınız.
TW : Bir imaja ihtiyacınız var. İmajların neredeyse tümü uydurulup geliştirilmiştir, büyük bölümü de kurusıkı. Bu hokkabazlık ve başkalaştıran ayna oyunları tamamen dikkati başka yöne çekmeye yönelik. Ben pek ciddiye almıyorum bunları. Yenilenmiş dişlerini ve yüzünü üç haftada bir dergi kapaklarında sergileyen sinema yıldızı değilim. Sürekli imajım üzerinde çalışmıyorum ve müzik yapıyorum.
Peki imajınızın ne kadarı gerçek?
TW: Nasıl bilebilirim? Neticede dokuz yıldır içkiye elimi sürmedim.
Bırakmak zor oldu mu?
TW: Hem de hiç; içmek çok daha zordu.
O zamanlar “I don’t have a drinking problem, except when I can’t get a drink” diye şarkı söylüyordunuz. | Robert Wilson, Waits |
TW: Ya bırakın, bunu bir yerde bir tuvalette okumuştum.
Sigarayla aranız nasıl?
TW: Bu konuda da geç kaldınız. Sigara içmeyeli bir ömür oldu.
Sizin gibi şarkı söylemek insana acı veriyor mu?
TW: Hayır.
Sesinizin kaba, tırmalayıcı rengi nereden geliyor?
TW: Yastıklara bağırdım durdum. Şaka bir yana; insanın sesi, sesidir. 40’ından sonra hakettiğin bir yüze, ve hakettiğin bir sese sahip olursun.
Bir süredir hemen tüm parçalarınızı, 20 yıldan uzun süredir karınız olan Kathleen Brennan’la birlikte yazıyorsunuz. Bunu nasıl beceriyorsunuz?
TW: Herşeyi paylaşarak. Biri bulaşıkları yıkıyor, diğeri duruluyor. Ben onun sırtını kaşıyorum, o da benimkini. Birbirini bileyen iki bıçak gibiyiz. Birçok insan deli olduğumuzu düşünüyor: Birlikte yaşıyorsunuz, birbirinizi seviyorsunuz, üç çocuğunuz var, üstüne bir de birlikte çalışıyorsunuz... Ama benim için bu çok doğal. Kathleen’in harika fikirleri vardır, ve benin ona güvenim sonsuz. Muhteşem bir bestecidir.
Kırsal kesimde, mutlu bir aile yaşantısı sürüp aşk acısı, hasret ve çaresizlik üzerine şarkılar yazmanız çelişki değil midir?
TW: Ben bunu kentte yaşayan birisinin country şarkıları söylemesinden daha garip bulmuyorum. Müzik yaparken içindeki manzara en az dışındaki kadar önemlidir.
Çocuklarınızın ikisi ergen yaşta. Babalarının müziğini seviyorlar mı?
TW: Benim müziğim onlarınki değil. Zaten öyle olması gerekiyor. Eğer çocuklarım sürekli benim müziğimi dinliyor olsalardı, psikiyatrı çağırırdım. Ergenler için müzik giyim kadar önemli, ve ben onların gözünde daha ziyade dik yakalı bir kazak gibiyim.
Çocuklarınızın dinlediği müzikten hoşlanıyor musunuz?
TW: Olumluyorum. Hiphop, rap, sözcüklerle ilgili olan herşeyi seviyorum. Sözcüklere bayılırım. |
Eski parçalarınızı arada bir dinliyor musunuz bari?
TW: Hayır; eski fotoğraflara bakmak gibi oluyor. Siz hoşlanır mısınız? İnsan ürküyor, “Aman, kulaklarım sandığımdan çok daha büyükmüş” diye.
Hayranlarınız sizi özellikle yumuşak, kırılgan baladlarınız için seviyor, ki yeni albümlerinizde de, tüm çılgınlık ve karanlık hallerine karşın, birkaçına yer vermişsiniz. Ürkütücü şarkılardan aşk şarkılarına geçişte zorlanıyor musunuz?
TW: Hiç. Beynim böyle çalışıyor. Ezelden beri yüce olanı delice olanın yanıbaşına yerleştirmişimdir. Bu bendeki temel arızanın bir parçası. Bir sinik* olurum, bir klinik...
* sinik: İng. cynic
Röportaj: Marco Evers
Çeviri: Melih Kafa
(Söyleşi Spiegel Online'da 23 Nisan 2002'de yayımlandı.)
Resmi Tom Waits sitesi: http://www.officialtomwaits.com/
Resmi Waits Label'ı: http://www.anti.com